Türk Kahvesi ve onu bekleyen tehlike…
Öğlenleri Türk Kahvesi içmeden yapamıyorum. Yine güzel ve şık bir “Concept Café’de” öğlen kahvemi beklerken, internette haberlere takılıyordum. Güney denizlerimizdeki katil yosun tehlikesinden bahsediyordu gündem. Halbuki benim geldiğim yerde katil yosunlar denizleri çoktan istila etmişti bile. Hani şu, her yerde ve her koşulda üreyen yosunlar. Hani diğerlerinin yaşam haklarını elinden alanlardan.
Kahvem çok şık bir sunumla geldi… Zaten “Türk Kahvesi” de sadece kahve demek değildi. Bir zevk, bir sunuş bir oluş belirtirdi. Gerçi ben günlük rutinimde öğle vaktine kadar bunlardan yoksun yavan birkaç fincan kahveyi zaten içiyordum ama dışarı bu farklı zevk ve tat için gelmiştim. Amaç kafein değildi zaten.
“Katil yosunlar, kuzey denizlere dayandı. Yerel balık nesillerini de tehlikede. Yerel yosun çeşitliliğiyle birlikte yerel balık çeşitliliği de azalıyor. Böyle giderse denizlerde tek tip yosun ve bunlarla barışık tek tip balık kalacak”.
Kahvemden bir yudum aldım ve ağzıma o her zaman dilime yapışan yanık kahve tadı geldi. Bu tadı işyerindeki, evdeki, misafirlikteki kahve makinalarının yaptığı kahvelerden dolayı çok iyi tanıyordum. Türk kahvesi yapan makineler pratikti ve neredeyse her evde vardı. İyi bir düşünceydi aslında ama ortada ciddi bir sorun vardı. Hepsinin yaptığı kahvelerin tadı neredeyse birbirinin aynıydı. Hafiften yanık, rahatsız edici bir tat. KATİL TAT.
Yazık ki, bu Türk Kahvesi makinelerin yarattığı katil tat oturduğum Café’ye de sıçramıştı.
Hesabı ödedim ve düşündüm…
Ufuk AYDIN